1885, Bombay<br /> Refikam Fatma Hanım, tayin old - AlıntıSöz

1885, Bombay
Refikam Fatma Hanım, tayin olduğu Bombay'da hastalandı. Odasının ortasındaki yazı masasının başında, bütün pencereler açık olduğu halde oturmuş, İstanbul'a mektup yazmakla meşgulken sol omzuna bir ağrı girmişti.
Zavallı Fatma'm gülerek Acaba yanlış bir şey yazıyorum da onu tashih için mi bu ağrı geldi, demişti.
(...)
1885 senesi şubatında bir Pazar günü akşamüstü eşimle birlikte, her zaman ki gibi arabayla gezmeye gitmiştik. Eve döndüğümüzde sofraya oturur oturmaz, daha bir lokma yemeden Refika'm bayıldı. Hemen yatağına götürdük. Kim bilir ne olmuştu.
Ertesi günü hekimlerden haber aldık.
Verem üçüncü dereceye girmişti.
Biraderim Nasuhi Bey o zaman Beyrut mutassarıfı bulunuyordu.
Oraya mı gidelim, yoksa bir kere de Avusturya hekimlerini tecrübe etmek üzere hastayı Viyana'ya mı götürelim?
Telgrafla Nezaret'ten müsaade istedim. Cevabı beklemeden yola çıktık.

(...)
Beyrut'a giderken vapurda geçirdiğimiz yirmi gün zarfında hasta ölüme yaklaştıkça gülüyor ve her gün daha ziyade güzelleşiyordu. Sabahları kamaradan bir hastane sandalyesiyle güzelleşiyordu. Sabahları kamaradan bir hastane sandalyesiyle güverteye çıkarılıyor, benimle, çocuklarla eğleniyor, hepimize ümitler veriyordu. Fakat vapurdaki hekim Hastanız yolda vefat edeceğinden, cenaze denize atılacaktır, diyordu.
Refikam bunu hissetmiş yahut işitmiş miydi, kendisini de:
Kaldım mı demişti yolda bir gün Hind'in bu uzak denizinde...

Böyle bir şey olursa denize atılmamasını hekimden çok rica etmiş ve zor da olsa olumlu bir vaat almıştım.
Bahr-ı Ahmer'de * iki gün fırtına geçirdik. Süveyş'i sükûnetle geçtik. Port Said'de vapur değiştirmek, oradan Beyrut'a gidecek olan vapura binmek lazım geliyordu. O vapurun tabibi hastayı almak istemedi. Onu da güçlükle ikna ettik.
Refikam ise Port Said'e gelir gelmez kendisinden bir sıhhat ve iştah hissetmiş, bir güvercin yemek istemişti. Gece vapur Beyrut'a doğru hareket etti.
(...)
Beyrut'a varınca bizi yengem Feride Hanımefendi karşıladı, hastayı bir odaya yerleştirdi. Ancak nefes darlığı tekrar geri gelmiş ve işte o zaman bahtsız refikam Eğer bu hal geçmezse ben yirmi dört saatten fazla yaşayamam. Yarın siz de kurtulur ve artık bahtiyar olursunuz, demişti.
Bu sesi hala duymaktayım. Otuz sekiz senelik bir sestir.
Beyrut'ta çağırdığımız doktorlar topluca ümit kestirdiler. Konyak ve şampanya verdiler. Refikam gülerek, Allah'ın huzuruna sarhoş olarak mı gidilecek, diyordu.
Ömrümün en siyah gecesi geçiyordu.
Ertesi gün zavallı kadını alelacele toprağa, beni de kendinden geçmiş bir halde dağa götürdüler.
İşte o kadar.
Kırk gün, sanki ona yakın ve onunla aynı halde olmak için, yer katında bir odada Makber'i yazmaya başladım.
Manen intihar etmiştim.

*Kızıldeniz'de

Diğer Can Dündar Sözleri ve Alıntıları